15 Kasım 2010 Pazartesi
Son Zamanlar
19 Ağustos 2010 Perşembe
Finlandiya
All That Jazz
Fena bir caz dinleyicisi sayılmazdım. İlk defa aktif olarak yurtdışındaki bir caz festivaline katılacak olmak da benim için oldukça heyecan verici bir olaydı. Nasıl olacağını fazla sorgulamadan, Nardis ve Galata Derneği’ne güvenip gittik. 2 gitar, 3 perküsyon, bir de ben piyano.
Uçakla Helsinki’ye doğru başlayan yolculuğumuz, Helsinki’den Pori’ye otobüsle devam etti. Yol boyunca müzikten, havadan, sudan, güneşten (yılın bu zamanı kuzey yarımkürede olan bitenle ilgili coğrafya bilgilerimizi yoklayarak) sohbet ettik. Güzel bir ekip olduğumuz daha ilk saatlerden ortaya çıkmış oldu. Nihayet Pori’ye varıp yaka kartlarımızı aldıktan sonra büyükler otele, biz çocuklar da bizim için ayrılan eve attık kendimizi. Söylemeden edemeyeceğim, bu “çocuk” lafı başlarda biraz garip geldiyse de hemen alıştık, kaldığımız evin avlusundaki trambolinin sadece çocuklar için olduğunu söyleyip inmemizi istediklerinde çok bozulduk hatta!
Kaldığımız ev harikaydı. Markete gidip istediğimiz yemekleri de aldıktan sonra herkesin keyfine uygun bir düzen kurulmuş oldu. Benim kaldığım odada sauna vardı, gitmeden önceki araştırmalarımızda saunanın Finlandiya’daki hemen her evde bulunduğunu öğrenmiştik. Çalıştırmayı beceremedik ama olsun. Odalardaki mobilyalar son derece kullanışlı ve şıktı. Rahat ettim ben de, estetik önemlidir.
Evin konumu içinden daha güzeldi. Jazz Street üzerindeydi ve sanıyorum ki otelde kalanlara göre daha rahat hallettik ulaşımı. Sürekli müzik, insan ve kuş sesleri de cabası. Beyoğlu’nda yaşayan biri olarak gürültüyü seviyorum! Ulaşım demişken, nereye gitmek istesek üzerinde VIP yazan aracımız gelip bizi alıyor, sabahları da hiç söylenmeden hazırlanıp yetişmeye çalışmamızı bekliyordu. Sabırlı şoförlerimize buradan teşekkürlerimi sunarım.
Cumartesi günü Kids Festival’in yapıldığı Lokki Lava’daki etkinlikleri izledik. Pazar günü konservatuarda bir toplantı düzenlenecek, pazartesi günü de dersler başlayacaktı. Toplantının sonunda katılacağımız atölyeler belirlenirken ‘Ayşe vokal atölyesine yazdıralım seni’ dediler, tamam dedim. (O an bunun Sanni Orasmaa’nın atölyesi olduğunu biliyor olsaydım çok daha farklı bir tepki vereceğime eminim.) Toplantı bitti döndük evimize, öğlen uykusuna yattık, uyandık, yemek yedik, dışarı çıktık, yemek yedik, Jazz Street’te dolandık, yedik, uyuduk…
Nihayet pazartesi sabahı geldi, erkenden kalktık, VIP aracımız bizi konservatuara götürdü. Heyecanlıydım biraz. Sabah 10’da Sanni’den rica ettim, küçük çocukların atölyesini izledim. Bittikten sonra sınıfta oturmuş 12’de kendi dersimin başlamasını beklerken birden Sanni gelip kapıda yazan saatin yanlış olduğunu, dersimin 1’de başladığını söyledi. Diğer arkadaşlar yemek yiyorlardı, zor bela onları bulup yemeğimi apar topar yedikten sonra kendi dersime ufak bir rötarla yetiştim. Koşuşturmaca sırasında ilk ders için heyecanlanmayı unutmuşum. İyi de oldu, 2 saat içinde bu kadar ilerleme kaydedeceğimi hiç düşünmemiştim. Daha önce şan eğitimi almamama rağmen Sanni profesyonel olarak şarkı söylemeyi düşünüp düşünmediğimi sorduğunda ne yalan söyleyeyim şaşırmadım, ama marifet bende değil ondaydı. İşim gereği (mesleğim sorulduğunda öğrenci demek hoşuma gidiyor) pek çok eğitimci tanıyorum ama öğrencileriyle bu kadar kolay iletişim kuran birini görmedim. Mikrofonu elime aldığımda bana bazı insanların mikrofonu tanımadan sahneye çıkıp şarkı söylemek zorunda kaldıkları için mikrofondan korktuklarını ama bu korkuların kolayca yenilebileceğini söyledi. Benden bahsettiğini anlamam 5 dakikamı aldı.
Çarşamba günü sahneye çıktığımızda ise mikrofonun karşısında oldukça rahattım. Sahne beni hiçbir zaman korkutmamıştı ama şimdi düşününce o güne kadar mikrofonu her elime aldığımda sesimin titrediğini fark ediyorum. Konser çok keyifliydi. Fotoğraf makinemi ararken Mark’ın solosunu kaçırmışım. Olsun. Konserden sonra beraber göle girdik. Sonra eve gelip komşuların kötü bakışlarını görmezden gelerek trambolinde zıpladık hep beraber. Güzel bir gündü yani. Geri döneceğimiz için hüzünlendik.
Ertesi gün yolda geçti. İstanbul’a döndük bir de baktık ki biri saunayı bizim için çalıştırmış. Bu yazıyı yazarken Pori’nin havasını ve arkadaşlarımla birlikte geçirdiğimiz keyifli zamanı özlüyorum.
2 Temmuz 2010 Cuma
LEGO
İşte kültür sanat eki tadındaki benliğimden bir haber daha:
group1119852@hotmail.com
ctrl + v kombinasyonuyla buna ulaşmam komik bir hata, bu nedenle silmiyorum ama paylaşmak istediğim bu değildi.
http://legofilm.wordpress.com/
İşte buydu. Erim Birol, Alman Lisesinden geçtiğimiz haftalarda mezun oldu. Dünyada bulunduğu yıllar içerisinde kazandığı estetik birikimin büyüklüğü sizi korkutmasın, daha önce önerdiklerime benzer "sanat" filmleri değil bunlar, bir lokmada yutuluyor. İnsan yapım aşamasını düşününce biraz sıkıntı basmıyor değil. Ama değer. Fazla söze ne hacet, inceleyin blogumsu yapıyı, linklere tıklayıverin, izleyin, gülün, düşünün, hayran kalın.
Erim'le caz festivali vesilesiylen tanıştık. Apropos caz, Açılış Konseri harikaydı. İmer Demirer'i ilk kez canlı izleme fırsatını yakaladım. Yorum yapma ihtiyacı duymuyor, dahası ne haddime diyorum.
Sırada Stanley Clarke ve Hiromi var. Sonra da Fahir Atakoğlu, El Negro veee Alain Caron.
Tabi Tünel Şenliğini de unutmamak lazım, nerde beleş oraya yerleş. Şakaa(hihi). Biz para veriyoruz ki müzisyenler para kazansın, daha iyi müzik yapma şansını yakalasın. Haydi herkes Lale Kart alsın! Mesela benim Nardis'e bedava girme şansım varken 6 Haziran'da Sibel Köse'yi, 9 Haziran'da Yahya Dai Quartet'i gayet de 15er lira vererek izleyeceğim.
Bu seferki yazım hazır konu bütünlüğünden uzakken bir de Nardis ve Galata Derneğinin ortak projesi olan İstanbul-Pori Music Networking'in internet sitesini paylaşayım:
http://www.istanbulpori.com/
Valideyle Peder II. Mehmet operasını izliyorlar.
Söylemek istediklerim bu kadardı.
İyi geceler.
26 Haziran 2010 Cumartesi
verdiğin büyükbir kararın pişmanlığını yaşadın mı hiç?
çok. artık öğrendim ki bir karar verdikten sonra geri dönüp ne kaçırdığını kestirmeye çalışmaktansa başka seçeneğin olmadığını düşünüp yoluna devam etmek en iyisi.
23 Haziran 2010 Çarşamba
I'm a love fool!
- Galata Life açıldı, beklerler, bekleriz.
- Saçıma kına yapıyorum.
- Ve Jamiroquai dinliyorum anlayacağınız üzere (@yalimmo: (pronounced /dʒəˈmirəˌkwaj/) göt mü oldum? hihi).
- Apropos yalimmo, sanırım yaz mevsiminden dolayı hormonlarım azdı filan. Aşık oldum yahu. Tam leylayım yani bu aralar, bi ağlıyorum bi gülüyorum, aklım hep onda. 9 aydır başka bi yerde değildi zaten ama ne bileyim bu aralar daha bi özlüyorum. 2 gündür de görüşmedik üstelik. Neyse yarın 9buçukta bitiyormuş okulu, çıkışına gideriz.
22 Haziran 2010 Salı
Yaz Tatili'nin 4. Günü - Vaziyet Özeti
26 Mayıs 2010 Çarşamba
Bahar mı?
11 Mayıs 2010 Salı
ÖFKEYLE ÇIKMIŞ BİRKAÇ SAÇMALAMA
Ooo papatya!
anlamak sevgilimo bir müthiş bahtiyarlıkanlamakgideni ve gelmekte olanı
9 Mayıs 2010 Pazar
Idioteque
Babane Ayşe, Anane Ayşe, Dedeler Metin ve Nuri, Teyze Yüksel, Enişte Melih, Kuzenler Zeynep ve Badel bizdelerdi efenim, Badel dışındakiler gitti. Badel'le günlüğümü okumaya başladık. Sinir oldum bütün platonik aşklarımı öğrendi.
This is really happening.
Çok güzel şarkı lan. O değil de Badel bugün bizde kalıyor. Onu da geçtim, 30 Ağustos 2008'de Yalım'ın akıllı biri olduğunu yazmışım. Vay anasını.
Neyse, Behlül kaçar!
KCal (Kilo Calavarı)
Aslında kendimi tutabilirdim. 2 farklı kekten kocaman 2şer dilim yedim. Pişmanım.
8 Mayıs 2010 Cumartesi
Başlık
- Genco wow yüklemekteydi, sen de oynasana güzel bi oyun demiş.
- Sınıf arkadaşım Can beni msnde ilk defa gördüğünü söyleyip n'ördüğümü sormuş.
- Didoş 118 80 reklamını gördüğünü yazmış ve eklemiş: "dediğin kadar varmış kanak ehu ehu".
- Ve Ezgi de bir önceki yazıda bahsettiğim hatunun kendi keşfedip hayran olduğu kız olup olmadığını sormuş ve eğer oysa s*kertirim, o benim kızım, demiş.
Tamam, şimdi yalandan kahvaltı hazırladım. Amerikan servislerini yerleştirip tabak çatal bıçakları koydum. Öyle yani.
Alzheimer da ne sinir bozucu bir şey. Öyle bir hastalık yokmuş biliyor musunuz? Yani yıllardır yaşlanma ve psikolojik bozukluklar nedeniyle bunayan insanlar bugün yine aynı nedenlerle alzheimer oluyor. Bunun bir tedavisi filan yok, ne bileyim, uzun yıllar kullandığınız iPod'un şarjı gittikçe daha hızlı biter ve sonunda ölür. Bunun gibi bir şey. Ömrünün sonuna gelen insanların refleksleri yavaşlıyor, buna bağlı olarak kas hareketlerinin yanı sıra elektrik iletimi de yavaşlıyor/duruyor ve beyin fonksiyonları aksıyor. "Alzheimer olan insanların ortalama 8 yıllık ömrü varmış" cümlesi de çok saçma. Neden alzheimer olduğuna bağlı olarak değişir. 120 yaşında alzheimer olduysan 1-2 haftan kaldı demektir. 40 yaşında olduysan büyük bir sorun olur, ciddi bir bozuklukla karşı karşıyasındır ve tedavi edilemezse 15 yıl biçerim. Ama mesela ne bileyim dedem 75 yaşında, alzheimer olmuş, bence bi 10 yıl yaşar.
Sağlıkla ilgili sorularınızı Astronot'a Sorun.
İşte böyle. Şimdi valide geldi kahvaltı edeceğiz. Annlerinizi aramayı, yanınızdalarsa çiçek neyin almayı ihmal etmeyin. Kızgın da olsanız yapın bunu. En kötü ne olabilir ki?
edittt: Ayol başlık koymayı unutmuşum sonradan farkettim. Şimdi çıkıp spor salonuna, oradan da piyano dersine gidiyorum. Of önümüzdeki hafta bir sürü sınav var : (
Yine bensss
Galata Şenliği ve Çilek
17'nci Uluslararası İstanbul Caz Festivali
YAZ GELİYOOOOOOR!
- Evde durmaktaki tek amacımız piyano çalışmak olmalı.
- Bol bol bisiklete binecek, paten kayacak ve gitar çalacağız!
- İstanbulda kalsak bile paten için caddebostana, bisiklet için adaya gideceğiz, Bebek'e kadar yer yer koşup yer yer yürüyüp sonunda denize nazır güzel bir kahvaltı edeceğiz!
- Denize gireceğiz, hepimiz ilk haftadan banderas olup beyaz elbiseler giyeceğiz, bol bol fotoğraf çekeceğiz!
- Saçlarımızı kesmeyeceğiz, ve telefonumuzu elimizden bırakacağız!
- Alaçatıya giderken dünyanın en iddialı en seksi giysilerini götüreceğiz çünkü bu yaz kıpır kıpır geçecek, sıradan olmaya & modaya uymaya EVET!
7 Nisan 2010 Çarşamba
Güneye Giderken
biriket duvarlarda
sesini duydum onlardan
sarındım akçora gömleğine
uyu dedin uyudum
devam et dedi muavin
yolda güneş yükseliyordu
güneye giderken
solda güneş yükseliyordu
sararmış tütün tarlası
ilerde beyaz yaşmaklı
al basmadan giysiyle
kadınlar çalışıyorlar
yüce dağlar ilerde mor
en yükseği en önce göründü
yolda güneş yükseliyordu
küçük bir çocuk yeni uyanmış
gözleri mahmur
muavin de çocuktu, fakat
uykusuzdu. bağırırken
yolda güneş yükseliyordu
güneye giderken
bir köy var çok uzakta
beyazdan minaresi
kırmızı damlı evleriyle
köyümüzdür varmasak da
yanımda oturan belli ki oradan
bana biraz yandan baksa da
yolda güneş yükseliyordu
özlediniz dimi lan beni
2 Nisan 2010 Cuma
Paralel Evrenden Dönüş
19 Mart 2010 Cuma
Astronot Varolmayan Ülke'de
7 Mart 2010 Pazar
passion of christ
ya iğrenç bişey söyliyim mi?
6 Mart 2010 Cumartesi
4 Mart 2010 Perşembe
anlatamıyorum
3 Mart 2010 Çarşamba
C'est Si Bon
C'est si bon.
26 Şubat 2010 Cuma
Konferans
24 Şubat 2010 Çarşamba
BEN KİMİM? PEER GYNT!
…yaşlı Per Günt ormanda yürürken yerde iri bir soğan görür. Onu eline alır, bakar, kendisini o soğana benzetir. Soğanın her bir yaprağı, hayatının farklı dönemlerindeki Per Günt'tür. Tek tek yaprakları soymaya başlar. En üst yaprak; geyik avında akıl almaz numaralar yapan palavracı Per Günt, bir alttaki yaprak; Norveç'te düğünün orta yerinden gelini kaçıran çılgın Per Günt, bir daha alttaki yaprak; Fas çöllerinde, çalıntı bir atın sırtında, şans eseri bulduğu kral kostümleri içindeki sahte peygamber Per Günt, bir alttakinin altındaki yaprak; Amerika'da akıl almaz işler çeviren, fırsatçı zengin Per Günt. Bu böyle sürüp gider. Per Günt, soyduğu soğan yapraklarının en dibinde bir çekirdek bulmayı, en sonunda hiç değişmemiş, kendi olarak kalmış gerçek bir Per Günt'e ulaşmayı bekler. Ama soğanın çekirdeği yoktur ki! Per Günt eli boş, önünde yere dökülen soğan yapraklarıyla baş başa kalır. O zaman kendine sorar: Ben kimim?
Şubat '10
23 Şubat 2010 Salı
Geldim.
Merhaba Uzayadamı.
Yarına King Lear incelemesi ve El Niño ile ilgili almanca sunum yapmam gerekiyor. Hatta armoni ödevimi de yapabilirim, ki perşembe cuma cumartesi MUNDP'de olacağım ve pazar oyunum olduğu için MUN'i ekeceğim faktörleri işin içine katıldığında müzikle uğraşmak kulağa mantıklı gelmiyor değil.
- Evde yalnızım.
- Ayağımda çorap yok ve ayaklarım üşüyor.
- Duş almam gerekiyor mu bunu düşünmek için biraz kafamı boşaltmam lazım.
- Blog olayısı çok hoşuma gitti.
- An Education filmi hakkında pozitif geribildirimler aldım.
- Tatildeyim ve istemediğim şeyler yapmam gerektiğini bilmek beni istediğim şeyleri yapmaktan bile aciz kılıyor.