26 Mayıs 2010 Çarşamba

Bahar mı?


















Biri bahar mı dedi? Yaz geldi bile.
Formspring'in ise baharla alakası yok.
İnsanların birbirlerinin yüzlerine söyleyemedikleri nefret dolu soru formunda olsun olmasın düşüncelerini yazdıkları yer. Nefret ettim. "Patlak" sıfatından ayrı nefret ettim. Hepinizi seviyordum ben, sizlerin de beni sevdiğinizi sanıyordum. Öyle değilmiş meğer. Ne çok insan çekemiyormuş ayol beni. Günlerdir çıkmıyor aklımdan, ateşim filan çıktı öyle böyle değil. Neden öfkeniz içinizde büyümeden gelip yüzüme söylemediniz ki? Üstelik şimdi yazdınız siberalemde, rahatladınız, gelip yine yüzüme gülmeye devam ediyorsunuz, her yaptığım hala batıyor, bir gün dayanamayacak yine isimsiz mektuplar bırakacaksınız herhangi bir yoldan. Çok kırıldım. Sizde beni rahatsız eden hiçbir şey yok oysa ki. Tamam ufak tefek komiklikleriniz var, ama sizi siz yapanlar bunlar. Tam benim kafadan olsaydınız çekemezdim asıl sizi, kendi kopyalarıma ihtiyacım yok ki! Farklılıklarla zenginleşir dünya.
İnsanlar çevrelerine böyle nefretle yaklaşmaya devam ederse tembelhayvanlarla arkadaşlık kurmaya çalışacağım sanırım. Onlar benim felsefeme çok uyuyorlar. O kadar tembeller ki birbirleriyle en ufak bir rekabetleri yok. Ağacın tepesine ulaşacak kadar enerjisi ve motivasyonu olan kişi dişiyle çiftleşmeye hak kazanıyor, tabi çiftleşecek hali kalırsa : ) Ne güzel. Bunu düşünmek biraz olsun üzüntümü hafifletti. Hepinizden nefret ediyorum. Hiçbirinize güvenmiyorum.
Sen hariç sevgilim. Sen de bana güvenmiyorsun.

Zamanın ötesinden: Ha bir de şunu ekleyeyim. Herkesin formspring hesabı aldığı şu son haftalarda almadım ben kendi hesabımı. Ocak sonuydu, sadece Yalım, Ezgi ve Didem'in vardı arkadaşlarım arasında. Hani özenip almış sonra da beğenmemiş demeyin. Tamamen mağdurum.

11 Mayıs 2010 Salı

ÖFKEYLE ÇIKMIŞ BİRKAÇ SAÇMALAMA


Ooo papatya!
Son bir defa bana bak.

"...Ben senin niye güncelden kaçtığını biliyorum. Çünkü sonunda dönüp dolaşıp sana bağlanacak... Bir yaprak kıpırdasa haberleri olur. Seni de izliyorlar..."

Gökyüzüne bakıyorum. İzlemiyorlar. İzleyemezler. İnsanın aklı almıyor.
Kafamın içinden geçenleri
asla
bilemezler.
Bilim.
İlim.
İnanç.
Neye inanıyoruz?
Çağrışıma dayalı bu metinde, inanılacak bir şey bulabilir misiniz Allah aşkına?
Güvenebilir misiniz bana?
Tanrının var olmadığını bildiğimi söylersem
inanabilir misiniz?
Sınıfta kalmaktan, işsiz kalmaktan, saygı görmemekten korkan sizler
"ya varsa" korkularınızdan sıyrılıp
inanmaktan vazgeçip
bilebilir misiniz?
Sizden güçlü bir iradenin varlığını
nasıl özümsersiniz?
Bulutların Üzerinde Oturan Bir Adam,
Toprak Ana,
Hayat Veren Su,
Aşk,
Büyük Patlama,
hangisi sizin tanrınız?
Ya da belki de şöyle sormalı
kafa yorar mısınız?
Anlamamak
sinirinizi bozar mı?
Bilmek, kavramak, anlamak
mutlu etmez mi sizi?
Hayatınıza anlam bulsam
mutlu olmaz mısınız?

anlamak sevgilim
o bir müthiş bahtiyarlık
anlamak
gideni ve gelmekte olanı
Yoo, ben sizi bilirim. Tuvalette kitap okursunuz, başkalarının okuduğunu duyunca gülersiniz. Küçükken siz de burnunuzu karıştırıyordunuz. Alay ettiğiniz kişileri zaman zaman kıskanıyor, tarzınızı sık sık değiştiriyorsunuz. Seksle orgazm olan kadınlar yok aranızda. Çok paranız olsa salaş tarzınıla hava atmazdınız. Görürdüm o zaman sosyal demokratları, komünistleri. Ezebildiğinizi ezersiniz, ezemediğiniz sizi ezer, arada iyilik yaparsınız ama çok azı gizlice yapılır bu iyiliklerin. Tatmin olmuyorsunuz asla, ve mutsuzsunuz etrafınızdakileri de tatmin edememekten. Trip atıyorsunuz hepiniz sık sık. İğrençsiniz. Duygusalsınız. Neşe saçmanın güzel olduğunu biliyorsunuz ama zaman zaman tamamen kendi iradenizle insanları mutsuz ediyorsunuz. Unutmak istediklerinizi unutuyorsunuz. En yakınınızdakileri kıskanıyorsunuz. Biliyorum rezilsiniz. Ama olsun, rezilliklerinizi saklamaya devam edin ve gizlice kapatmaya çalışın eksiklerinizi. Bu olsun hayatınızın anlamı. Mükemmel bir insan olduğunuzda, mutluluk seviyenizi 10/10 olarak tabir ettiğinizde ışık filan görmüyorsanız gelin bana yeni bir hedef belirleyelim.

GÜNÜN SORUSU: ANNELER NEDEN SİNİR BOZAR? Ey anneler, arkadaşlarımıza rezil olmayı göze alıp sizinle alışverişe çıkıyoruz filan. Yine de bize güvenmiyorsunuz, anlamaya çalışmıyorsunuz. Gereksiz yerlerde de millete karşı bizi savunuyorsunuz. Dünyadaki güvensizlik ve kandırmaca ortamından anneleri sorumlu tutuyorum.
AMA yine de seviyoruz sizi, şirin oluyorsunuz böyle karınca gibi atareksik modlarda ordan oraya uçarken. Atom karıncam benim.

9 Mayıs 2010 Pazar

Idioteque

Bilin bakalım ne dinliyorum? Radiohead -Idioteque.

Babane Ayşe, Anane Ayşe, Dedeler Metin ve Nuri, Teyze Yüksel, Enişte Melih, Kuzenler Zeynep ve Badel bizdelerdi efenim, Badel dışındakiler gitti. Badel'le günlüğümü okumaya başladık. Sinir oldum bütün platonik aşklarımı öğrendi.

This is really happening.

Çok güzel şarkı lan. O değil de Badel bugün bizde kalıyor. Onu da geçtim, 30 Ağustos 2008'de Yalım'ın akıllı biri olduğunu yazmışım. Vay anasını.

Neyse, Behlül kaçar!

KCal (Kilo Calavarı)

Şimdi şöyle: Sabah spora gidiyorum diye çıktım ya, harbiden de gittim spora. Ama biraz geç kaldım çünkü Güprek aradı, çeşitli nedenlerden morali bozulmuş oldukça, onu teselli etmeye çalıştım. Neyse telefonu kapatınca çıktım evden gittim spor salonuna. Önce 15 dakika yürüdüm. 110 Kcal yaktım hehe. Sonra biraz mekikti şınavdı mat üstünde (hayır, çok istesem de "un eler" diye devam ettirmeyeceğim) bir takım hareketler yaptım. Bu süreçte ne kadar Kcal yaktığımı bilmiyorum. Sonrasında bisiklet yapacaktım ama afedersiniz yemedi (öhöm), ben de haydi biraz daha yürüyeyim bari dedim. 10 dakika yürüyüşle 80 Kcal yaktım. Sonra duş aldım ve terk-i mekan ettim.

Ondan sonra işte şey, tramvaya binip Ataköy'de piyano dersime gittim. Efendim dersim iyi geçti merak etmeseniz de, tekrar tramvaya bindim eve döndüm. Tramvayda uyudum (ayrıntılı rapor ho-ho-ho). Eve geldiğimde çok fazla kek yedim, tahminimce 2200 Kcal depoladım. Oooh canıma da değsin.

Bu gidişle bütün yaz göbeğimi saklamaya çalışarak geçecek. Bu yazıyı neden yazdım bilmiyorum. Kütle konusunda biraz takıntılıyım bu aralar. Kek yerken çektiğim görüntüleri ekliyorum.

Aslında kendimi tutabilirdim. 2 farklı kekten kocaman 2şer dilim yedim. Pişmanım.

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Başlık


Merhabalar.

Anneler gününüz kutlu olsun efenim.

Sadece annelerin değil, birine karşı karşılıksız bir sevgi duyan herkesin günü olsun bugün. Mesela ben sevgilimi çok seviyorum. Kafasını göğsüme yaslayıp uyuklamasını seviyorum. Saçlarıyla oynamayı seviyorum. Üşümüş mü acıkmış mı ilgilenmeyi seviyorum. O zaman benim de anneler günüm kutlu olsun.

Dün gece msn'i açık bırakmıştım, Ezgi bana Amelie filmini yolluyordu. Sabah bi baktım failed diyor. Ayrıca bir sürü insan bir şeyler yazmış.


  • Genco wow yüklemekteydi, sen de oynasana güzel bi oyun demiş.

  • Sınıf arkadaşım Can beni msnde ilk defa gördüğünü söyleyip n'ördüğümü sormuş.

  • Didoş 118 80 reklamını gördüğünü yazmış ve eklemiş: "dediğin kadar varmış kanak ehu ehu".

  • Ve Ezgi de bir önceki yazıda bahsettiğim hatunun kendi keşfedip hayran olduğu kız olup olmadığını sormuş ve eğer oysa s*kertirim, o benim kızım, demiş.

Tamam, şimdi yalandan kahvaltı hazırladım. Amerikan servislerini yerleştirip tabak çatal bıçakları koydum. Öyle yani.


Alzheimer da ne sinir bozucu bir şey. Öyle bir hastalık yokmuş biliyor musunuz? Yani yıllardır yaşlanma ve psikolojik bozukluklar nedeniyle bunayan insanlar bugün yine aynı nedenlerle alzheimer oluyor. Bunun bir tedavisi filan yok, ne bileyim, uzun yıllar kullandığınız iPod'un şarjı gittikçe daha hızlı biter ve sonunda ölür. Bunun gibi bir şey. Ömrünün sonuna gelen insanların refleksleri yavaşlıyor, buna bağlı olarak kas hareketlerinin yanı sıra elektrik iletimi de yavaşlıyor/duruyor ve beyin fonksiyonları aksıyor. "Alzheimer olan insanların ortalama 8 yıllık ömrü varmış" cümlesi de çok saçma. Neden alzheimer olduğuna bağlı olarak değişir. 120 yaşında alzheimer olduysan 1-2 haftan kaldı demektir. 40 yaşında olduysan büyük bir sorun olur, ciddi bir bozuklukla karşı karşıyasındır ve tedavi edilemezse 15 yıl biçerim. Ama mesela ne bileyim dedem 75 yaşında, alzheimer olmuş, bence bi 10 yıl yaşar.


Sağlıkla ilgili sorularınızı Astronot'a Sorun.


İşte böyle. Şimdi valide geldi kahvaltı edeceğiz. Annlerinizi aramayı, yanınızdalarsa çiçek neyin almayı ihmal etmeyin. Kızgın da olsanız yapın bunu. En kötü ne olabilir ki?

edittt: Ayol başlık koymayı unutmuşum sonradan farkettim. Şimdi çıkıp spor salonuna, oradan da piyano dersine gidiyorum. Of önümüzdeki hafta bir sürü sınav var : (

Yine bensss

Ay bugün o kadar neşeliyim ki yazmadan duramıyorum. MSN adresimi değiştirdim, explorer'ı kullandım, velvet underground femme fatale dinledim, piyano çaldım ve çaldım ve çaldım ve aklımı tutamadım kafatasımda uçtuu uçtu.


Emiliana Torrini yanımda olsa keşke. Bir şey demek istiyorum, ben bazı genç kızları çok beğeniyorum. Mesela Emiliana Torrini. Ama ondan daha çok beğendiğim biri var, adeta idolüm, çok güzel bir hatun, ama işte tanışmıyoruz sorun o. Stalker'ım yani. Ehehe.

Sarı dalgalı saçları var. İlk defa görüyorum sarı dalgalı saç. Hep öyle saç istedim ama saçım kahverengi ve düz. Hem de bu gencin saçları tam sarı. Sırma gibi denir ya. Norveçli sarısı da değil yani nasıl desem, boşnak sarısı. Ama kahverengi gözlü. Ve çilleri var. Yani güzel işte anlayın. Benim güzel diyeceğim hatun. Çok güzel hobileri var, şarkı söylüyor, fotoğraf çekiyor, resim yapıyor, on parmağında on marifet. Benden yaşça büyük biraz.

Ya basbaya hayranım bu kızcağıza. Ne yapsam bilmem ki. Çok seviyorum onu. Bir numaralı hayranıyım. O beni uzaktan tanıyor, ismen, ama bilmiyor onu bu kadar sevdiğimi. Bilmesin de zaten. Saçma çünkü tanımadığım birini bu kadar sevmem.

Annem, Didem, Ezgi ve Ezgi (ikisi farklı) dışında yakın hissettiğim hatun yok hayatımda. Erkeklerle durum öyle değil, daha kolay arkadaş olunuyor. Ama işte bu genç kız çok başka. Blogu da var. Ondan özenip yaptım ben de zaten.

Tanışırız belki bi gün. Güzel olur la. Bi de ben onun blogunu izlemek subscribe filan bişey etmek istedim ama böyle bir seçenek bulamadım onun profilinde. Çok üzüldüm. Çünkü belki takip etsem şey etsem benim blogumu görür diye düşünmüştüm.


Ay ben büyüyünce ne olucam acaba. 3 yıl kaldı büyümeme. Hatta 2 sayılır, son yılı sayma. Hatta hatta 1 bile olabilir, çünkü 1 yıl sonra vespaya legal olarak biniyor olacağım.
Fotograftaki de Perugia'nın bir sokağı. Alakası benim bilinçaltımda saklı.

Galata Şenliği ve Çilek

Annemin de üyesi olduğu Galata Derneğinin her yıl düzenlediği Galata Şenliği bu sene de keyifli programlarıyla sizleri bekliyor.
http://www.galata.org/ adresinden şenlikle ilgili haberleri takip edebilirsiniz, site henüz çok yeni bu nedenle bilgilerin güncellenmesi için bir az beklemeniz gerekebilir.


Çilek naalaka derseniz, yiyorum efendim.
Hatta bakınız:

17'nci Uluslararası İstanbul Caz Festivali

Ay ne kada güzel yaaa...

Caz festivali başlıyor!

Stanley Clarke ve Hiromi'yi aynı sahnede nişantaşında yarım öğle yemeği fiyatına görecek olmak HA-Rİ-KA! Bugün mutluyum anlayacağınız.

Hava sıcak, hava caz...


NTV'de büyük bir buz kütlesi üzerinde dinlenen foklar var. Orada güvendeler ama birazdan suya girecekler ve katil balinalara karşı tetikte olmak zorunda kalacaklar. Bu balinalar usta birer fok avcısı.

Ay fok öldü ayol. Üzüldüm şimdi. : (

Bu arada, kendi kendime webcam ile çektiğim fotografımın arka planında siyah çevirmeli telefonumu gördünüz değil mi? Ne kada güzel bi gün yaaa...

YAZ GELİYOOOOOOR!

Baykalın seks skandalı çok üzdü beni. Ama hiçbir şey keyfimi kaçıramaz. Sıcak havaları o kadar çok seviyorum ki anlatamam! Bu yaz için yaptığım bütün planlar yatmış olsa da çok ama çok mutluyum. Güneş, kum, deniz, müzik, aşk, eğlence, tatillll, güzel delikenlılar hatunlar, saklanacak göbekler, kalın bacaklar, yaz alışverişi, anlatmaya değer yüzlerce anı... Yaz kesinlikle yılın en sevdiğim zamanı.

Haydi kendi kendimize söz verelim, bu yaz evde aylak aylak dolanmak yok!
  • Evde durmaktaki tek amacımız piyano çalışmak olmalı.
  • Bol bol bisiklete binecek, paten kayacak ve gitar çalacağız!
  • İstanbulda kalsak bile paten için caddebostana, bisiklet için adaya gideceğiz, Bebek'e kadar yer yer koşup yer yer yürüyüp sonunda denize nazır güzel bir kahvaltı edeceğiz!
  • Denize gireceğiz, hepimiz ilk haftadan banderas olup beyaz elbiseler giyeceğiz, bol bol fotoğraf çekeceğiz!
  • Saçlarımızı kesmeyeceğiz, ve telefonumuzu elimizden bırakacağız!
  • Alaçatıya giderken dünyanın en iddialı en seksi giysilerini götüreceğiz çünkü bu yaz kıpır kıpır geçecek, sıradan olmaya & modaya uymaya EVET!

Yaza girmeden önce yapmamız gerekenler de var tabi. Şimdiden bikinilerimizi giyip kontrol ediyoruz, her gün en az 100 mekik çekiyoruz. Ve unutmadan 16 Mayıs'ta İş Sanat'ta Peer Gynt'ün son gösterimini izliyoruz. 19 Mayıs'ta Galata Derneği'nde (Galata Kulesi Sokak No:21) Burcu Aktaş'ın öğrencilerinin piyano konserini dinliyoruz.


30 Mayıs'ta da İstanbul Atatürk Fen Lisesi'nde Yıldızlar Pikniği var. Haydi bakalım kampçıklar, yaz geliyoooooor!